24 Temmuz 2015 Cuma

MISIR'DA ASTROLOJİ






Daha önceki yazılarımda Sirius ile ilgili olan Sothik takvimden ve Sirius’un öneminden konumuzu ilgilendirdiği kadarıyla bahsetmiştik. Gerçi Sirius konusunda hemen hiç bir şey söylememiş sayılır, fakat bu yazının çerçevesi bu kadar izin veriyor.
Şimdi kısaca, İskender takvimi teknik özelliklerini hiç girmeden (Alexandrian) diye de bilinen Mısır takvimine kısaca değinelim. Gerçekte Mısır ve İskender takvimleri tam olarak aynı değildirler. Çünkü, İskender takvimi sabit bir sistemi baz alırken, Mısır takvimi "döngüsel" bir sistemi baz olarak alır. Oldukça karmaşık bir yapıya sahip olan Mısır takviminden ne yazık ki günümüzün modern astrolojisi tam olarak faydalanamamaktadır.
Antik Mısırda birden çok takvim sistemleri kullanılmıştır. Burada bahsettiğimiz sistem, günleri şanslı ve şanssız günler olarak tasnif etmekte kullanılmış ve günlük sıradan takvimden ayrı tutulmuştur. Yani, gerek Sothik gerekse İskender takvimi diye anılan Mısır takvimi, çeşitli ritüeller ve cenazeler için kullanılan günlük takvimden bir çok bakımından farklılıklar gösterir. Mısır takviminde geçen şanslı ve şanssız günlere ilişkin listeler, astrolojik veriler referans alınarak hazırlanmıştır. Ayrıca bu sistemin köklerinin Asur’dan kaynaklandığı konunun uzmanlarınca da ileri sürülmüştür.
Günlerin şanslı veya şanssız olarak nitelendirilmeleri Solar ve Lunar döngüler referans alınarak oluşturulmuşlardır. Fakat, nihai şeklini almış olan bu listeler zamanla astrolojik ve takvimsel kavramlardan ve içerikten maalesef uzaklaşmaya başlamıştır.
Orijinal Mısır günleri, her biri belli bir kozmik düzeneğe veya "taslağa" isnat eden üç bölüme ayrılmıştır. Yani tamamen iyi, tamamen kötü veya kısmen iyi veya kısmen kötü şeklinde üçe ayrılmıştır. Seyahate çıkmak-çıkmamak, çalışmak-çalışmamak, cinsel faaliyetler vb. konulardaki seçimler buradan kaynaklanırlar. Bir bakıma Horary astrolojinin de temellerinin de buraya dayandığı da söylenebilir. Büyük olasılıkla günlerin bu şekilde tasnif edilmeleri, dini festival günlerinden de bir şekilde etkilenmiştir. Tasnif edilmiş Mısır günlerinin, Roma sistemindeki "fas" ve "nefas" günlerinin tespitinde de etkili olduğuna söyleyebiliriz. Görüldüğü gibi birbirleriyle ilgisiz gibi görülen sistemler, aslında, birbirlerini çok etkilemektedirler.
Mısır sisteminde yıl, Thot’ un birinci gününde başlar (bu milâdi takvimde 19 Temmuz’a denk düşer) ve 365 günden oluşur. Bir yıl Nil nehrinin taşma periyotlarına göre her biri 4 aydan oluşan 3 mevsime bölünür. Fakat her yılın sonunda 5 artık gün vardır. Bu epagomenal günlerin her birinin, pantheonda ki hangi tanrılarla eşleştiğini daha önceki yazılarımızda belirmiştik.
Şimdi meraklı araştırmacılar için 12 ayın Mısır'da kullanılan koptik lisandaki isimlerini de verelim.
1- Thot        4- Choisk    7- Phamenot      10- Payni
2- Paophi    5- Tybi         8- Pharmouti     11- Epiphi
3- Athry      6- Mesheir   9- Pachon         12- Meshori
Bu arada Mısır sistemindeki 30 yıllık "sadu döngüsü"nün takvimsel ve astrolojik kaynaklı değil, fakat, Jubilee, yani Musevi sisteminden gelen 50 yıllık kutlamalarla ilgili olduğunu da fazladan belirtelim.
Antik Mısır kökenli astrolojik bilgiler içinde bazı ilginç bağlantılar kuran araştırmacılar vardır. Bunlardan biri de Algeiers Üniversitesinden Astronom L. Filipoff’tur. Filipoff’un kurduğu bağlantı Thoth (Hermes / Merkür) ile Yengeç burcu arasındadır. Filopoff’a göre Thoth, bahar gündönümünün Yengeç burcunda olduğu İ.Ö. 7156 sıralarında ortaya çıkmış (batıdan gelmiş) bir inisiye’dir. Bu görüşü, 5. Ve 6. Sülale piramit metinlerinde bulunan malumatlarla ortaya atmıştır. Filipoff, “Thoth, mısır topraklarına ayak bastığında, halkın eğitim ve yasa yoksunluğundan öylesine etkilenmişti ki, kendisiyle gelenlerle birlikte, Mısırlılara bilim, sanat, müzik ve metafizik konularında bilgi aktarmaya başladı” der. Gerçi klasik astrolojik bilgilere göre, Thoth, Merkür'e tekabül etse ve niteliksel olarak Yengeç burcu ile bağdaşmaz gibi gözükse de, Gaius Manilius’un (İ.Ö. 48 – İ.S. 20) meşhur astrolojik şiirinin 2. Dizesinde Grek / Roma tanrılarına Zodyak burçlarını yakıştırırken şöyle demiştir; “Apollo güzelim İkizleri tutar elinde , Merkür ise bir Yengeç”.
Bu arada bir inisiyasyon’a bağlı olan veya en azından inisiyatik bilgilere aşina olanların çok iyi bileceği gibi Hermes Trimegistus (3 kere büyük veya yüce Hermes) beşeriyete meşhur “Zümrüt Levhaları”nı vermiştir. Bu arada belirtmek gerekir ki, Hermetik literatür –ki bunlar majikal, astrolojik ve alşimik konuları içerirler- Eski Mısır ve Eski Yunan arasında büyük bir etkileşim olduğunu gösterir. Bunun böyle olduğu özellikle 1945 yılında, Yukarı Mısır'da bulunan Nag Hammadi kütüphanesine ait dökümanlar yayımlandıktan sonra iyice netleşmiştir. Çünkü söz konusu dokümanlar Eski Mısır dili olan Koptikçe ve fakat Grek alfabesine yazılmışlardır. Neredeyse tüm Gnostik yazılar bu şekilde kayda alınmıştır. Bu etkileşimin detaylarını Ptolemik astrolojiyi incelerken ele alacağız.
Mısırla ilgili olarak söz etmeye değer bir diğer hususta Denderah Zodyağıdır. Denderah rölyefi, Yukarı Mısır’da, Nil nehrinin sol kıyısında Yunanlıların Tentyris, Mısırlıların Lunit Tentore adını verdikleri şehir kalıntıları arasında bulunan bir Hathor mabedinde bulunulmuş ve daha sonra Napoleon tarafından Louvre Müzesine götürtülmüştür. Hathor mabedinin duvarlarında, kumtaşından yapılma Denderah rölyefinde, ortasında güneş, gezegenler ve zodyakta ki takım yıldızları gösteren şekiller (bunlara Draco, Sirius ve diğerleri için kullanılan antik ideogramlar da dahildir) daha sonra astrolojide kullanılmaya başlanmıştır. Yani bugün bildiğimiz astrolojik grafikasyon en sistemli şekliyle ilk kez burada görülmüştür. Osirian kült ile de ilişkili olan Denderah rölyefi, Champollion’a ve bir çok akademisyene göre Ptolemaeus devrinde yapılmıştır, fakat yine de yapım tarihi konusunda farklı iddialar vardır. Örneğin, Fagan, İ.S. 17 tarihi üstünde durmuşken, çok daha gerilere giden tarihler de öne sürülmüştür. Denderah Zodyağı, Ptolemik devirde pek kullanılmayan bazı astrolojik elemanları da bünyesinde barındırdığından daha eski bir yapı olma ihtimali biraz fazla gibidir.
Denderah Zodyağı esasında, klasik bir “Zodyak resmi” olmanın ötesinde özellikler taşır; gezegenlerin tam fonksiyon görebildikleri, çok rahat oldukları (exalted) ve tersine zayıf oldukları burçları sistematik olarak gösteren ilk astrolojik şema niteliğindedir. Ayrıca çeşitli yıldızsal hareketleri de gösteren bir “konstelasyon” haritası da sayılır. Denderah, zodyağı veya haritası diyelim, Hellenistik (Yunan) ve Roma ekollerinde oldukça rağbet gören Sideral Sistemle bağlantılı olan, Koç burcunun 8 derecesine özel bir önem atfeder. Görüldüğü üzere bu gibi karmaşık astrolojik konulardaki adeta bir “kilit taşı” fonksiyonunu gören Denderah Zodyağı, ne var ki, farklı otoriteler tarafından birbirine uymayan yorumlara da hedef olmuştur; Mısır bilimcilerinin bazıları, diğerlerinin, hiyerogliflerin anlamlarını tam olarak deşifre edemediklerini iddia etmişlerdir. Örneğin John Anthony West, Schwaller de Lubizc’in Denderah Zodyağındaki kimi anormalliklere ilişkin gözlemlerini yorumlarken şöyle yazmıştır: “Zodyak takımyıldızları merkez çevresinde düzensiz bir çember halinde dizilmiştir. Yengeç’in başkalarınca tasvir edilmiş çemberin içindeki, ya da belki de bir sarmalın iç noktasındaki yerleşimine dikkat etmek gerekir... Schwaller de Lubicz, zodyak burçlarının bir merkezi ekliptiğin kutbunda (dişi hippotamın memesinin ucu), diğeri kutup yılıdızında (çakal ya da köpek) olan dışmerkezli bir dairenin çevresinde sıralandığı kanısındaydı. Bu bana tümüyle inandırıcı gelmiyor. Örneğin Terazi’nin konumuna dikkat edin. Ancak düzenlenişi yöneten tasarım ne olursa olsun, Yengeç burcunun özel bir işleme tabi olduğu kesindir”.
Bu arada Sirius’un da, Yengeç'te bulunması ilginç bir tesadüf! olsa gerektir.
Aynen Denderah gibi, konstelasyon haritalarına, çeşitli planetsel hareketleri içeren bir başka Zodyak rölyefi de, daha sonra adı Latopolis olan, Esna’daki Khum mabedinde bulunur. Burada devasa bir takvim ile binanın dışında ve içinde olmak üzere iki adet zodyak rölyefi vardır. Esna rölyeflerindeki konstelasyon haritaları, içerikleri açısından günümüz astronomik bilgilerine son derece yakındır. Buradaki bilgiler daha sonraları Arap astrologları tarafından Yunan ve Roma astrolojik ekollerine aktarılmışlardır.

Konumuza Ptolemik Mısır’ı inceleyerek devam edeceğiz. Fakat Ptolemi’yi, Helenistik Astoloji’nin gelişim çizgisi ve Antik Mısır’ı harmanlayarak incelemekte yarar var. O sebepten Eski Yunan üzerinde duralım. Fakat önce kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum; burada yazdıklarımız Astrolojinin gelişim çizgisinde sadece bazı “kilometre taşlarını” işaret etmekten ibarettir. Dediğim gibi onlarında bazılarını. Yoksa, Astrolojinin sadece ve sadece Mısırda’ki gelişimini inceleyen 446 sayfalık bir kitap var elimizde. Detaya girdiğimiz taktirde yalnızca Karnak'taki Amon–Ra veya Denderah’taki Isis veya Hathor mabetlerinin astrolojinin gelişimindeki fonksiyonlarını inceleyerek, bu yazının hacminin ve amacının çok ötelerine taşar. Okuyucun bu inceliği gözardı etmemesini dileriz.
 
Şimdi konumuza devam edelim. Eski Yunan’a gelen ilk Kalde’li astrolog olan Beresos’un gelişi ile (İ.Ö. 330’lar) Ptolemi (Ptolemy, Ptolemaios – aynı zamanda Batlamyus olarak da bilinir) tarafından yazılan Tetrabiblon’un İskenderiye’de yazılışı arasında (İ.S. 140) ortalama 5 y.y.’lık bir süre geçer. Bu 5 y.y.’lık süre zarfında bazı yeni astrolojik teknikler bulunmuş, daha önceleri bilinen bazı teknikler ise geliştirilmiştir.                                                                                                                    
 
Astrolojik Yunan geleneğinin belli bir dönemi “Milet” ekolüne dayanır. Bu dönem Thales (İ.Ö. 640) ile Anaksimenes (İ.Ö. 548) arası olarak belirlenmiştir. Ancak Simenes, parça ve bütün arasında nasıl bir analoji var ise, aynı şekilde insan ve dünya arasında da bir analojik ilişki olduğunu tespit etmiştir. Bu yaklaşımlar “astrolojik sembolizmin” oluşmasında kilometre taşlarıdır. Astrolojinin arkasındaki en önemli isimlerden biri olan Phytogoras ise (İ.Ö. 6. y.y.) özelliklle nümeroloji ve bugün astrolojide çok önemli bir yere sahip olan harmonikler teorisinin ve buradan kaynaklanan Astrolojik tekniklerin “babası” konumundadır. Ayrıca tabii ki açı kalıplarının oluşması da Phytogoras’ın nümerolojik sistemine dayanmaktadır. Daha sonraları Agrigento’lu Empedokles (İ.Ö. 490–420) 4 element (ateş–hava–toprak–su) bilgisini astrolojinin bünyesine yatkın olacak şekilde ortaya koyar. Daha sonra Aristo, bu 4 temel unsura astrolojinin daha fazla yararlanabileceği, niteliksel bir yapı kazandırır. Şimdi, tekrar bu noktaya dönmek üzere, biraz genişçe bir parantez açalım ve Aristo ile Newton arasındaki dönemde, Astronomik ve Kozmolojik teorilerin gelişim çizgisine kronolojik açıdan bir göz atalım. Bu gelişim zincirini kuşbakışı olarak görmemiz, daha sonra biraz detaylı olarak inceleyeceğimiz Ptolemi'yi daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.
 
Şimdi parantezimizi açarak kısa gezintimize başlayalım. İ.Ö. 340’larda Aristo, “Gökkubbe Hakkında” adlı kitabında dünyanın düz bir tepsi değil, fakat, bir küre şeklinde olduğunu anlatmıştır. Bu görüşünü destekleyen iki adet gözleme dayanan düşüncesi mevcuttur. Bunlardan birincisi Aristo’nun, ay tutulmalarının, güneş ve ay arasına giren dünyanın neden olduğunu anlamasıdır. Buna göre, dünyanın ay üzerine düşen gölgesi, ancak dünya küresel bir formdaysa her zaman göründüğü gibi küresel olabilmesidir. Yani eğer dünya düz bir disk şeklinde olsaydı, güneş olmadıkça, dünyanın gölgesi bir elips şeklinde olmalıdır. Dünyanın küre formuna sahip olduğu düşüncesini destekleyen ikinci gözlemi ise, eski Yunanlıların yaptıkları yolculuklardan, kutup yıldızının, kuzey kutbunda ve ekvatorda farklı açılardan görülmesidir. Ekvatora doğru geldikçe, Kutup yıldızının daha alçak bir seviyeden gözükmeye başladığı o tarihlerde biliniyordu. Çünkü bilindiği üzere Kutup yıldızı, kuzey kutbunun tam üstünde olduğu için, oradan bakan birisi tepe noktasında, fakat ekvatordan bakan birisi ise tam ufukta görecektir. Aristo ayrıca, kutup yıldızının Mısır ve Yunanistan’dan görünüş açılarındaki farktan yola çıkarak dünyanın çevresinin uzunluğunu da hesaplamaya çalışmıştır (Gerçek değerin iki mislini hesaplamıştır). Eski Yunan'daki dünyanın yuvarlak olduğuna ilişkin ortaya çıkan düşüncenin arkasında, ayrıca, ufukta görünen bir geminin, gövdesinden önce yelken direklerinin görülmesi gibi basit fakat çok önemli bir gözlem de yatar.
 
4 elementi astrolojinin kullanabileceği şekile daha yaklaştıran, daha niteliksel hale getirerek tasnif eden Aristo, dünyanın sabit olduğunu, diğer tüm kozmik cisimlerin dünyanın etrafında döndüğünü düşünüyordu. Yani Jeosantrik bir görüşe sahipti. Ayrıca, ezoterik bir ekolden yetiştiği için, dünyanın etrafındaki kozmik cisimlerin, kendisine en mükemmel hareket şekli diye öğretildiği, dairesel bir devinime sahip oldukları düşüncesindeydi. Bu düşünce daha sonraları Ptolemi tarafından (İ.S. 2. y.y.) daha kapsamlı bir kozmogonik taslak haline getirilmiştir.
 
PTOLEMİ'NİN GÖKYÜZÜ HARİTASI
 
Merkezde duran dünyanın çevresinde dönen tüm diğer planetlerin, (o sırada tabii ki Satürn’e kadar olanlar bilinmekteydi) karmaşık yörüngeleri boyunca takip ettikleri rota, hayali bir rota meydana getiriyordu. Yani dünyanın etrafında, Güneş de dahil olmak üzere, 7 adet imajiner küre ve tüm statik konumda olan yıldızları da içeren 8. Küre ile birlikte 8 adet imajiner katman olduğu kabul edilmekte idi. Ptolemi, tüm bu kozmik cisimlerin pozisyonlarını hesaplayabilmek için, kendi devrine göre doğruluk oranı yüksek bir sistem meydana getirmiştir. Fakat kurduğu sistemin netice vermesi için, ayın dünyaya olan uzaklığının arada bir yarı yarıya azaldığı fikrini varsaymak zorunda kalmıştır. Bu varsayıma göre ayın belli periyotlarda 2 misli büyük görünmesi gerekirdi. Ptolemi'nin kendisi de kurduğu teorinin iskeletindeki bu çatlağın farkındaydı, fakat uzun bir dönem boyunca bu teori, çoğunluk tarafından kabul görmüştür. Hatta kilise bu modeli kendi teolojik doktrinine temel yapacak şekilde kullanmıştır; 8. Kürenin ötesinde Cennet ve Cehennem olduğunu öne sürerek...
 
Daha sonraları (1514 yılında) bir Polonyalı papaz olan Nicholas Copernicus tarafından daha sade olan bir kozmogonik sistem öne sürülmüştür. Bu sistem heliosantrik olduğundan, yani merkeze güneşi koyduğundan, Kiliseyi karşısına almasın diye, Copernicus, önceleri bu modelin altına imzasını atmaktan kaçınmıştır. Bu modelin kabul görmesi için aşağı yukarı 1 y.y. geçmesi gerekmiştir. Daha sonraları Astronominin “babalarından” olan Johannes Kepler ve Galileo Galilei’de, Copernicus’un modelini, içerdiği bazı teknik çatlaklara rağmen (yörüngesel hesaplara ilişkin), açıkça savunmaya başlamışlardır. Fakat Aristo ve Ptolemi temelli bu model 1609 yılında sarsıldı çünkü yeni icad edilen teleskop ile incelemeler yapan Galileo, Jüpiter’i incelerken, çevresinde dönen birkaç uydu veya ayın Jüpiter’e eşlik ettiğini gördü. Bu ise jeosantrik modelin sorgulanmasının başlangıcı oldu. Ayrıca bu arada Kepler, Copernicus’un teorisinde bir değişiklik yaparak planetlerin dairesel değil, fakat, elips yörüngelere sahip olduklarını öne sürdü. Bu da matematiksel hesapları ile astronomik gözlemlerin sonuçlarının birbirlerine yaklaşması demekti. Kepler bunu kendi bulmasına rağmen, elipsin daire kadar mükemmel bir geometrik form olmadığını düşünmekten de kendini alıkoyamamıştı. Çünkü, Kepler, bu teoriyi, “gezegenlerin güneşin çevresinde manyetik çekim kuvveti ile döndüğü” şeklindeki açıklaması ile bir türlü bağdaştıramamıştı. Bu teorinin bilimsel açıklaması uzun bir zaman sonra, 1687 yılında Sir Isaac Newton’un Philosphia e Naturalis Principia Mathematica adllı meşhur eserinde yapılmıştır.
 
Şimdi, parantezimizi kapatarak tekrar Eski Yunan’a ve Eski Mısır’a geri dönelim.

Astrolojinin gelişim çizgisinde çok önemli bir kilometre taşı ve hatta ondan da öte belki de bir kavşak noktası olan Ptolemy hakkında birşeyler söylemeden önce çok kısaca Hellenistik Astrolojiye bir göz atalım.
Bu arada kendi çağlarında çok önemli statülere sahip bilim insanlarının, filozofların aynı zamanda birer astrolog olduklarını, en azından konuya sempatiyle bakarak, astrolojiyi kendi branşlarına yardımcı olarak gördüklerini belirtmek gerektir. Örneğin modern tıbbın kurucusu sayılan Hipokrates (İ.Ö.460–377) hastalıkların yapıları ve sebepleri ile ilgili yaptığı tasnifte astrolojiyi açıkça kullanmıştır. Okuyucu, Hellenistik düşünce tarihini farklı kaynaklardan araştırdığında, Eski Greklerin, astrolojiyi ne kadar kaale aldıklarını, kendisi zaten görecektir.
Şimdi, kronolojik olarak, astrolojinin evrim sürecindeki olaylara genel olarak bir bakalım: “Büyük İskender”’in, İ.Ö. 330’larda Mezopotamya’yı egemenliği altına alışı ile tüm diğer alanlarda olduğu gibi, astroloji ile ilgili trendlerde de değişim süreci tetiklenmiştir; İskender’in bu fethi sayesinde bir çok “meta” sayılan konu, Ortadoğu’dan Batıya doğru akmaya başlar, ki astroloji bunların en belli başlılarındandır. İskender İ.Ö. 323’de ölür, fakat, başlamış olan süreç onun ölümüyle durmaz, bu arada, hem rahip, hem tarihçi ve hem de bir astrolog olan Kaldeli Berosos Yunanistan’a yollanarak, Kos Adasında bir astroloji okulu kurar. Bu, Sümer, Kalde, Babil astrolojik ekolünün, batıya ilk derli toplu aktarımıdır. İskender’in ölümünden sonra imparatorluk, generalleri arasında paylaştırılır ve fethedilmiş yerlerde karşılaşılan her türlü bilgi Hellenistik felsefenin yapı taşlarına ilave edilir. Antakya ve Bergama’da çeşitli okullar kurulur. Fakat, Mısır’da bulunan İskenderiye şehri ilim – irfan açısından, imparatorluğun merkezi durumundadır; üniversitesi, rasathanesi ve en az 700.000 ciltlik kütüphanesi çok meşhurdur. Özellikle İskenderiye şehrinde astroloji ve matematik daha bir iç içe girmeye başlamışlardır. Burada horoskop hesaplama tekniklerinde daha farklı matematiksel modeller ve teknikler kullanılmaya başlanmıştır. Bu konuda katkısı olan matematikçilerin en tanınmışı ise Eukleides’tir (Türkçe Öklid olarak telaffuz edilir). Kendi adıyla anılan geometri teoreminin mucidi olan Eukleides’in astrolojiye olan merakı (astroloji düşmanı olan ‘bilimciler’! dışında) tüm araştırıcılar tarafından bilinmektedir. Bu aşamadan sonra, hem bölgesel olarak Mısır’ın hem de o dönemlerde o bölgelerde etkisi malum olan Hellenistik düşünce ve Grek filozoflarının etkisiyle (ki bunların çoğu yine Mısır'dan yetişmiştir) astroloji giderek daha bir “bilimsel kimlik” kazanmaya başlar. Bu belki de o zamana değin yapılmış tüm buluşlar ve değişik bölgesel kaynakların aynı potada erimeye başladığı bir sentez dönemidir... Örneğin İ.Ö. II y.y.’dan itibaren, bir akademisyen olan Hipparkhos, Eski Grek astronom / astrologlarının, o tarihe kadar kayda geçirmiş oldukları tüm datayı inceleyerek çeşitli karşılaştırmalar yapar, ve böylelikle de ekinoks noktalarının 150 yılda aşağı yukarı 2 derece gerilediğini yakalar. Bu keşifle sideral zodyaktan, tropikal zodyağa geçiş süreci başlar. Çok iyi bilindiği üzere Hint Astrolojisi – Jyotish – sideral zodyağı kullanmayı devam eder.
Ayrıca bir malumat olarak belirtelim ki, ekinoks kaymaları, Hint Astrolojisinde ve hatta daha da geniş çaplı olarak tüm hint kozmogonisinde çok önemli bir yer tutan “yuga”’ların (çağlar) hesaplanması ile de çok yakinen ilişkilidir. (Yugalar konusunda daha derin araştırma yapmak isteyenler H.P. Blavatsky’nin Secret Doctirine adlı eserini okuyabilirler). Daha sonraları İ.Ö. I. y.y.’dan itibaren, o tarihlere kadar Mezopotamyalılar tarafından bilinmeyen yeni bir koordinat sistemi geliştirilir. Bu, bugünkü efemeris tabloları ile yükselen burç ve ev tablolarının başlangıcıdır; artık astrologlar için bakılacak horoskopu hesaplamaya yönelik bire bir astronomik gözlem yapma şartı ortadan kalkmıştır. Yükselen burç ve diğer planet pozisyonlarını gösterecek olan paket tablolar – bugünkü ölçüde olmasa bile – artık ellerinin altındadır. Bu dönemde Hipsikles’in geometrik yaklaşımı kullanılarak burçlarının yükselinimlerinin farklı enlemlerdeki durumları incelenmiş ve Hipparkhos’un küresel trigonometriyi de işin içine katmasıyla sistem gelişip oturmuştur. Bunlar astrolojinin evrimindeki kilometre taşlarıdır. Bu süreç günümüze gelinceye kadar iki temel aks aynı kalmak şartı ile birbirinden oldukça farklı ev sistemlerinin doğmasına da neden olmuştur. Bunların gelişim süreçlerini incelemek için astrolojinin dışında, ileri seviyeden astronomik bilgiler de gerektiğinden, ilgilenenlerin eğitimlerine konunun bu yönünü de katmaları gerekir.
Burçların öncü – sabit – değişken tarzındaki tasniflenmesi de bu döneme denk düşer. Ayrıca Kentra, Mesuranema, Dysis, Hypogaion gibi bir çok teknik terim ve kavramlar bu dönem imzasını taşırlar. Bu dönemden itibaren yavaş yavaş astroloji; doğum astrolojisi, horary ve tıbbi astroloji olmak üzere üç temel bölüme ayrılmıştır. Gezegenlerle mitolojik tanrı isimlerinin eşleştirilmesi gibi konular ise, daha öncelere Platon’un (Eflatun) öğrencisi olan Oponte’lu Phillippos’a atfedilir.
Ayrıca bir malumat olarak aktaralım ki, günlerin hafta içindeki sıralanması da rastgele değil, fakat astrolojik kökenlidir; Eski Mısırlılar ve Grekler, daha önceleri Yahudiler tarafından kullanılan yedi günlük haftayı bilmiyorlardı. Yahudilerin kullandığı sistem Mezopotamya kökenli ve astrolojik bağlantısı olan bir sistemdi. Bugün kullanılan Hellenistik kökenli günlerin haftalık sıralanışı ise İ.Ö. II. y.y.’dan itibaren kullanılmaktadır ve daha önceki haftalık dizaynın – değişik kültürlerden gelen bazı ilavelerle - bir uzantısıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder